TRAFİK KAZALARINDAN DOĞAN TAZMİNAT DAVALARI

TERÖR MAĞDURLARININ TAZMİNAT HAKLARI
2 Ekim 2020
TÜRK VERGİ HUKUKUNDA İSPAT ÖLÇÜSÜ ve İSPAT ÖLÇÜSÜNE DAİR BİR TASARIM
2 Ekim 2020

TRAFİK KAZALARINDAN DOĞAN TAZMİNAT DAVALARI

Trafik Kazaları Nedeniyle Maddi Ve Manevi Tazminat Davaları

 

Genel olarak

 

Resmi açıklamalara göre ülkemizde meydana gelen trafik kazalarından doğan maddi hasar 1980’de 27 milyon dolar iken, 1999’da 261 milyon dolara çıkmıştır. 2012 yılının ilk 10 aylık döneminde ise 1 milyar TL’den fazla maddi kayıp yaşanmıştır. Türkiye’de bu maddi kayıp göz önünde bulundurulduğunda trafik kazalarının adeta savaşlardan daha fazla zarar ve can kayıplarına sebep olduğunu tespit etmek mümkündür.

 

Gerek yasalarla gerekse basit trafik kuralları ile trafik güvenliği sağlanmaya çalışılmakta ise de ne yazık ki can ve mal kaybı ve yaralanma ile neticelenen trafik kazalarının önüne geçilmesi mümkün olamamaktadır.

 

Trafik kazaları çoğu zaman yaralanmalara ya da organ kayıplarıyla sonuçlanabileceği gibi bazı durumlarda da ölümle neticelenebilir. Bu durumlarda kayba uğrayanın kendisi veya ölüm halinde mirasçıları ya da yakınları uğradığı maddi ve manevi zararları telafi edebilmeleri için tazminat davası açma lüzumu ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmamızda maddi ve manevi tazminat davasının şartları ve maddi ve manevi tazminat isteyebilecekler ile diğer bazı hususlara ilişkin açıklamada bulunmak istedik.

 

Kimler dava açabilir:

 

Bu hususta ikili bir ayrım söz konusudur. Eğer trafik kazası mağduru hayatta ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun 49, 53-56 maddeleri uyarınca bizzat kendisi maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Eğer mağdur vefat etmiş ise onun vefatı ile maddi ve manevi zarar görenler maddi ve manevi zararların tazmini için dava açma hakkına sahiptir. Mağdur ölmeden evvel tazminat davası açtıysa yine bu kişiler davaya devam edebilirler. Kazaya uğrayan kazazedenin ölmesi halinde kimlerin dava açma hakkına sahip olduğunu kısaca izah edelim.

 

  1. a)  Eş: Tazminatın hesabında çocuk sayısı ve yeniden evlenme olasılığı  ile destek payı dikkate alınır.

 

  1. b) Çocuklar: Genel olarak erkek ise 18 yaşına kadar, lise çağında iseler erkekler 20, yüksek öğrenim yapıyorlarsa 25 yaşına kadar destek görürler. Sakat, ayırtım gücünden yoksun ve sürekli bakılması gereken çocukların destek hesabı, tahmini yaşam süresi ile sınırlı olarak,  yaşam boyu yapılır. Ayrıca, evlenmemiş veya evlendikten sonra boşanmış olan dul kız çocukları da bir işi ve kazancı bulunmuyor ise tahmini evlenme veya yaşam süreleri hesaba katılarak bu süre boyunca destek görürler.

 

  1. c)  Evlâtlık: Resmi biçimde evlâtlık ilişkisi ile bağlı kişiler, öz evlâtlar gibi ana babalarından destek alırlar ve onlara destek olurlar.

 

  1. d)  Ana ve baba: Desteğin veya ana-babanın varlıklı olup olmadıklarına bakılmaksızın, belli bir oranda evlâdın destekliği kabul edilmektedir.

 

  1. e) Kardeşler: MK m.364’e göre, desteklik edecek kardeşin gerek parasal  ve gerekse bedensel yönden  yardım edecek gücü bulunmalı; destek tazminatı isteyen kardeşin ölen kardeşinden eylemli yardım ve destek gördüğü kanıtlanmalıdır.

 

  1. f)   Aynı çatı altında yaşayan yakınlar: Birbirlerine yardım ve hizmet ederek yaşayan birinci derecede yakınların  destekliği de kabul edilmektedir.

 

  1. g)  Nikâhsız eş(Aynı çatı altında uzun süreden beri birlikte yaşayan kişiler, aralarında resmi evlilik bağı olmasa bile, birbirlerine destektirler.)

 

  1. h)  Nişanlılar: Evlilik hazırlıkları içinde oldukları ve ölümle bu olanağın ortadan kalktığı kanıtlanmak koşuluyla nişanlılar birbirlerinden destek tazminatı isteyebilirler.

 

  1. i)   Ölenin düzenli yardımını gören kişiler: burs alan öğrenciler vb.

 

Belirtelim ki tazminat isteyebilecekler sınırlı değildir. Biz yargı kararları çerçevesinde ve genel olarak tazminat isteyebilecekleri belirtik.

 

Kazaya sebep olan aracın şoförü ya da yolcular dava açabilir mi?

 

Burada yolcuların araç şoförüne veya araç sahibine karşı dava açma hakları vardır. Ancak akrabalık veya duygusal nedenler gibi pek çok sebeple araç şoförüne dava açılmak istenmemektedir. Peki, böyle bir durumda sigorta şirketine karşı dava açılabilecek midir? Burada karşımıza iki tip sigorta poliçesi çıkmaktadır. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (trafik sigortası) ve İhtiyari mali sorumluluk sigortası (kasko).

 

Zorunlu Mali sorumluluk sigortası, sigorta ettirenin, üçüncü kişilere verdiği onun karşılamak üzere oluşturulmuş bir sigorta türüdür. Dolayısıyla araçta bulunan kazaya sebebiyet veren şoför hariç yolcular da üçüncü kişi olacağından sigorta şirketine dava açabilirler. Aracın şoförü ise şartları varsa ve kasko sigortası bulunuyorsa bu şirkete dava açabilir. Eğer şoför veya yolcular ölürlerse mirasçıları da bu davayı açabilecektir.

 

Tazminat davası kime karşı açılır:

 

Kaza nedeniyle doğan zararların kazada kusuru olan sürücü ve araç sahibinden talep etmek mümkündür. Ancak meydana gelen trafik kazasında kusurun sürücüde olmaması, sürücü ve sorumlu olduğu durumlarda araç sahibinin zararı karşılayacak ekonomik durumu olmaması ya da vefat etmesi durumunda mirasçısının da bulunmaması gibi durumlarda meydana gelen zararın veya mağduriyetlerin giderilebilmesi zor olabilmektedir. İşte ölümlü veya bir uzvun yitirilmesi sonucunu doğuran trafik kazalarında tazminat miktarı yüksek olabileceği için sürücü ve araç sahibinin bunu karşılamaması nedeniyle doğrudan sigorta şirketine karşı dava açılması daha isabetli olacaktır.

 

Karayolları Trafik Kanunu trafiğe çıkacak tüm araçların zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigorta edilmesini zorunlu kılmıştır. Zorunlu mali sorumluluk sigortası(trafik sigortası), sigorta ettirenin, üçüncü kişilere verdiği zararları karşılamak üzere hem üçüncü kişileri hem de sigorta ettireni koruma amacıyla oluşturulmuş bir zarar sigortası türüdür.

 

Meydana gelen trafik kazasında zarar gören isterse sürücü veya araç sahibine ya da aracı işleten teşebbüs sahibine karşı dava açılabilir. Bunun yanında zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.

 

Davanın açılacağı sigorta şirketi kazaya sebebiyet verenin trafik veya kasko poliçesini hazırlayan sigorta şirketidir. Bu sigorta şirketleri bir birinden farklı şirketler ise her ikisine birlikte dava açılması da mümkündür.

 

Burada belirtilmesi gereken bir diğer husus şayet araç zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigorta edilmişse yalnızca maddi zararlar dava edilebilecekken kasko poliçesinin olması durumunda maddi tazminatın yanında -ayrıca manevi tazminat kaskosu da yapılmışsa- manevi tazminat da talep ve dava edilebilecektir.

 

Sürücü ve sorumlu tutulabilen araç sahibine (şirket veya işletme de olabilir) karşı ise hem maddi zararlar hem de manevi zararların tazmini dava edilebilecektir.

 

Zorunlu trafik sigortası bulunmuyorsa ne yapılabilir:

 

Zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmayan araçların trafiğe çıkması yasaktır. Buna rağmen uygulamada birçok araç kaçak olarak zorunlu trafik sigortası yaptırmadan trafiğe çıkmakta ve kazalara sebep olabilmektedir. Kanun koyucu yasak olmasına rağmen trafikte seyreden bu araçların verdiği zararlardan dolayı bir başkasının zarar görmesi durumunda mağdur olmasını engellemek amacıyla güvence hesabını kurmuştur. Böylelikle kazaya sebebiyet veren aracın zorunlu trafik sigortası bulunmasa dahi güvence hesabından bu zararların tazminini talep edebilir.

 

Tazminatın kapsamı ve miktarı nasıl belirlenir:

 

Trafik kazalarında meydana gelen bütün zararlar istenebilecektir. Kazada bozulan veya kullanılamaz hale gelen araç bu değer kaybı araçla taşınan yük vs. kısaca kaza ile aracın sebep olduğu bütün zararlar istenebilecektir. Ancak önemli olması açısından aracın değer kaybı için aracın yeni olmasına gerek yoktur. Orijinal parçaların değişimi araçta ciddi anlamda değer kaybına sebep olduğundan bu değer kaybı da bilirkişi marifetiyle tespit edilip istenebilecektir. Muhakkak ki araç kazalı denildiği zaman normal satılan araç fiyatına göre daha düşük fiyat veriliyor. Bu düşük fiyatla önceki fiyatı yani araç kaza yapmadan önceki fiyatı arasındaki fark da istenebilecektir.

 

Bununla birlikte açılacak olan davalarda istenebilecek maddi ve manevi tazminat miktarı kazaya uğrayan mağdurun yaralanması, sakat kalması veya organlarından birini yitirmesi ya da ölmesi durumlarına ve meydana gelen zarara göre değişebilmektedir. Bundan sonraki bölümlerde yaralama sonucu meydana gelen bütün zararlar ile ölüm sonucu meydana gelen bütün zararları açıklamaya çalışacağız.

 

  • BEDENSEL ZARARLAR

Borçlar Kanunu 54. maddesine göre: Bedensel zararlar özellikle şunlardır:

  1. Tedavi giderleri.
  2. Kazanç kaybı.
  3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
  4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar

Buna göre, tazminat istemeyi gerektirecek kaza sonucu yaralanan kişinin maddi zararları, şu şekilde belirtmek mümkündür.

1) Geçici işgöremezlik nedeniyle iş ve kazanç kaybı

2) Sürekli işgöremezlik (kalıcı sakatlık) nedeniyle çalışma gücü ve kazanç kaybı

3) Tedavi giderleri ve tüm iyileşme sürecinde yapılan her türlü masraflar.

4) Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar

Şimdi bunları ayrı ayrı gözden geçirelim:

1- Geçici işgöremezlik durumu

  1. a) Kaza geçiren kişinin, kalıcı sakatlık durumu söz konusu değilse bile, kaza nedeniyle bir süre tedavi görmesi, iyileşinceye kadar çalışamaması ve bu yüzden iş ve kazanç kaybına uğramış bulunması “geçici işgöremezlik” kapsamında tazminat isteyebilecektir. Buna “mesleki işten kalma süresi” veya “çalışılamayan süre” de denilmektedir.

Yalnızca meslek sahipleri ve çalışıp kazanç elde etmekte olanlar değil, tedavi ve iyileşme süresince günlük işlerini yapamayanlar, örneğin kaza sonucu yaralanma nedeniyle kendi ev hizmetlerini bir süre yapamayan ev kadınları da “geçici işgöremezlik tazminatı” isteyebilirler. Hattâ, trafik kazasında yaralanıp bir süre okuluna gidemeyen ve bu yüzden yıl kaybına uğrayan öğrenci de, çalışma yaşamına bir yıl geç atılacak olması nedeniyle gelecekteki kazanç kaybını tazminat olarak isteyebilir.

  1. b) Geçici işgöremezlik süresi, yalnızca tıbbi tedavi süresi ile sınırlı değildir. Ayrıca iyileşme (yeniden çalışmaya başlama) süresi de söz konusudur. Bu süre tedavi süresinden daha uzun olabilir. Örneğin, hastaneden taburcu olduktan sonra, bir süre evde dinlenme gerekli görülebilir. İyileşme süresi, yapılan işe, mesleğe ve bedensel zararın türüne göre farklı olabilir. Bacağı kırılan bir kimse masa başı işler yapıyorsa onun iyileşme süresi kısa olacak; bedenini kullanarak çalışma durumunda olan kişinin iyileşme süresi uzayacaktır. Hele ağır işlerde çalışma durumu varsa iyileşme süresi daha da uzun olacaktır.

Geçici işgöremezlik nedeniyle açılan tazminat davalarında istenecek tazminat süresi, ceza davasında Adli Tabip tarafından verilen “iş ve güçten kalma” raporlarında belirtilen süre ile sınırlı değildir. Bu süre “tam iyileşme” veya “mesleki işten kalma” süresi ya da “çalışılamayan süre”dir. İşte bu sürenin farklı bir yöntemle belirlenmesi, yaralanan kişinin mesleği, yaptığı işin özellikleri, bu işi yaparken daha çok hangi organını kullandığı, işyeri ile evi arasındaki uzaklık ve buna göre gidip gelme zorlukları gibi durumlara göre belirlenir. Bunun için de söz konusu durumlar çerçevesinde araştırma yapıldıktan, gerekiyorsa tanık da dinlendikten sonra, uzman bilirkişilerden görüş alınarak ne kadar sürede yeniden işe başlayabileceği belirlenir ve buna göre tazminat hesaplanır.

  1. c) Taşımacı veya işleten “geçici işgöremezlik” zararlarından sorumlu olduklarına ve sigortacı da bu sorumluluğu belli bir oranda üzerine almış bulunduğuna göre, kaza geçiren kişinin iyileşme süresi içerisindeki “kazanç kayıplarından” veya her türlü maddi zararlarından sigortacı da sorumludur.

Trafik kazası sonucu uğranılan maddi zarar sebebiyle, kişinin işinden ve gücünden kaldığı süre içinde oluşan gelir kaybından zorunlu mali sorumluluk sigortacısı araç sahibi taşımacı ve işleten sorumludur.

2- Sürekli işgöremezlik (kalıcı sakatlık) durumu

Kalıcı sakatlık durumlarında “beden gücü kaybı” veya “çalışma gücü kaybı” ya da “meslekte kazanma gücü kaybı” adı altında ve kaza nedeniyle uğranılan zararlar da istenebilmektedir. Kalıcı bedensel zararlar, iki ana bölüme ayrılmaktadır: Organ yitimi ve organ zayıflaması.

1-Organ yitimi, genellikle el, ayak, kol, bacak, göz gibi organlardan birinin ya da bir kaçının yitirilmesidir. Ayrıca iç organlar ile beş duyu da (görme, işitme, tatma, koklama, dokunma) organ sayılmaktadır.

2-Organ zayıflaması, kişinin bedensel yapısını oluşturan organlardan birinin veya bir kaçının işlevinin azalması veya büsbütün işlevsiz kalmasıdır.

Bunların dışında, kişini geçirdiği kaza veya uğradığı saldırı sonucu aklını ve belleğini yitirmesi, ya da ruhsal ve sinirsel dengesinin bozulması, yüzünde kalıcı iz oluşması veya yüz biçiminin değişmesi (estetik zararlar) ayrı bir derecelendirme ve değerlendirmeyi gerektirmektedir.

Sürekli işgöremezlik zararları, beden gücü kayıp oranlarına göre de ikiye ayrılmakta, bunlar: Sürekli kısmi iyigöremezlik ve sürekli tam işgöremezlik olarak adlandırılmaktadır.

1-Sürekli kısmi işgöremezlik, organ eksilmesi veya organ zayıflaması sonucu beden gücünün belli bir oranda azalması durumudur. Bu durumdaki kişi çalışmasını sürdürebilir ise de, yaşıtlarına ve aynı işi yapanlara göre (sakatlığı oranında) daha fazla güç ve çaba harcayacağından, kazançlarında bir azalma olmasa bile (sakatlığı oranında) tazminat isteme hakkı bulunduğu kabul edilmekte; buna öğretide ve Yargıtay kararlarında “güç kaybı-efor kaybı” kuramı denilmektedir.

2-Sürekli tam işgöremezlik, beden gücünün bütünüyle yitirilmesi durumudur. Bu durumdaki kişi artık çalışamayacak ve kazanç elde edemeyecektir. Bu nedenle tazminatı yüzde yüz oranı üzerinden hesaplanacak, giderek başkasının yardımıyla yaşamını sürdürmesi zorunluluğu varsa, ayrıca tazminat tutarına bakıcı giderleri de eklenecektir.

3-Tedavi Ve İyileşme Giderleri

1- Kapsamı

Haksız eylem veya kaza sonucu yaralanan kişi, tümüyle iyileşip eski sağlığına kavuşuncaya kadar yaptığı ve ilerde yapacağı tüm masraflarını isteyebilir. Bunun tıbbi tedavi ile sınırlı bölümüne “tedavi giderleri” ve eski sağlığına kavuşup yeniden çalışmaya ve günlük işlerini sürdürebilecek duruma gelinceye kadar yaptığı ve yapacağı tüm masraflara “iyileşme giderleri” denilmektedir. Bununla birlikte tedavi giderleri kapsamına, zarar görenin, beden bütünlüğünü eski haline getirmeye, yani iyileşmeyi sağlamaya veya hastalık ya da sakatlığın artmasını önlemeye yönelik harcamak durumunda olduğu ve ilerde harcaması olası bütün masraflar girer.

Yaralanan kişi, olay gününden başlayarak tümüyle iyileşip yeniden çalışmaya ve günlük işlerini sürdürebilecek duruma gelinceye kadar yaptığı tüm tedavi ve iyileşme giderlerini zarar sorumlularından isteyebilecektir. Bunun için masrafların dava ve hatta hüküm gününe kadar yapılmış olması koşul değildir; gelecekte yapılması olası tedavi ve iyileşme harcamalarını da isteyebilir. Örneğin, tıbbi tedavi sonrasında, belli bir süre veya yaşam boyu bazı ilâçları kullanmayı ve bazı sağlık önlemleri almayı sürdürecekse ya da ilerde bir veya birkaç kez daha ameliyat olması gerekiyorsa, gelecekte yapacağı tüm masrafları da hesaplanıp istenebilecektir.

2- Masraf türleri

Burada Yargıtay kararlarında yer alan somut örneklere dayanarak, tedavi ve iyileşme giderlerini şöyle bölümlendirebiliriz:

  1. a) Doğrudan tedavi giderleri

Hastane, klinik, sağlık yurdu, dispanser gibi hasta bakım yerlerine ödenen paralar; hekim, hemşire, hastabakıcı, iğneci, pansumancı fizyoterapist, psikoterapist gibi tedavi edenlere ve yardımcılarına ödenen ücretler; ilaç, serum, kan, iğne ve çeşitli tahlil giderleri; röntgen, ultrason, tomografi gibi görüntüleme aygıtları ile, elektro ve benzeri denetleme aygıtlarına ve diyaliz makinesine ödenen paralar; her türlü ameliyat, yoğun bakım, ambulans ve ilkyardım giderleri; ortopedik aygıtlar, protez, takma organ bedelleri ve bunların yenilenmesi için yapılan harcamalar; tekerlekli sandalye, havalı yatak, koltuk değneği, baston gibi kullanılması zorunlu nesnelere ödenen paralar ve benzerleridir.

  1. b) Tedavi sırasında yapılan zorunlu harcamalar

Refakatçi, özel bakıcı ve özel beslenme giderleri; hastanın ve yakınlarının hastanelere, sağlık kurumlarına, doktor muayenehanelerine, fizik tedavi yerlerine gidip gelme yol giderleri; hastanın başka bir şehirde veya yurt dışında tedavisi gerekiyorsa, kendisinin ve yakınlarının otomobil, otobüs, tren uçak gibi taşıt ve her türlü yol giderleri; tedavi için gidilen yerde hastanın ve yakınlarının otel, lokanta, ulaşım gibi barınma ve beslenme giderleri; hekimlerce gerekli görülmesi durumunda kaplıca, ılıca, dağ veya deniz kıyısı gibi hava değişim yerlerine ödenen paralar.

  1. c) Tedavi sonrasında yapılması zorunlu harcamalar

Hastaneden taburcu olduktan sonra bir süre evde bakılması gerekiyorsa buna ilişkin bakıcı veya yardımcı giderleri, bir süre özel beslenme gerekiyorsa buna ilişkin masraflar, tedavisi sonuçlanmasına karşın, bir süre toplu taşıma araçlarına binemeyecekse veya kendi otomobilini kullanamayacaksa, işe gidiş geliş taksi ücretlerinden, toplu taşıma ücretlerinin veya kendi aracının benzin paralarının indiriminden sonra aradaki farktan oluşan harcamalar.

  1. d) İlerde yapılacak tedavi masrafları

İlerde yapılması zorunlu tedaviler ve henüz yapılmayan ameliyat masrafları, yaşam boyu kullanılacak ilâçlar, protez ve benzeri aygıtlar için yapılacak masraflar “gerçekleşmiş zarar” olarak nitelenmekte, uzman bilirkişi aracılığıyla bütün bunların hesaplatılıp hüküm altına alınması öngörülmekte; harcama yapılmadan da tedavi gideri istenebileceği kabul edilmektedir.

3- Tedavi giderlerinin kanıtlanması

Haksız kaza sonucu yaralanan bir kimsenin, olay sırasında ve onu izleyen günlerde can kaygısından başka bir düşüncesi olamayacağından, ondan ve yakınlarından yaptıkları masraflar için fatura toplamaları beklenmemelidir. Yaralanan kişinin, olay yerinden alınıp ambulansla veya taksiyle hastaneye getirilmesinden başlayarak taşıt ücretleri, ilk yardım, ilaç .serum, kan, iğne, tahlil, röntgen bedelleri için belge toplaması, olayın etkisi, çektiği acı ve can korkusu içerisinde pek akla gelmemektedir. Yaralanan kişinin yakınları da korku, üzüntü, şaşkınlık ve ne yaptıklarını bilmeyen bir ruhsal kargaşa içerisinde hastaneye ve hekime koşturmaktalar iken, ya da ameliyat öncesi ve sonrası kaygılı bekleyişin üzüntülerini ve sıkıntılarını yaşadıkları sırada, yaptıkları harcamaların çoğunu belgeye bağlamak zaman, fırsat ve olanağını bulamamaktadırlar; bulsalar bile, bilinen nedenlerle, fatura veya makbuz elde etmeleri çoğu kez zor olmaktadır.

Borçlar kanunu 50. maddesine göre zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat etmek zorundadır. Ancak meydana gelen zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Bununla ilgili Yargıtay’ca benimsenen ilkeleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:

-Tedavi giderlerinin belgeye bağlanması koşul değildir.

-Tedavi giderleri her biçimde, her yola başvurularak kanıtlanabilir.

-Tedavi giderleri tarifelerle sınırlı değildir.

-Özel hastanelere ödenen tedavi giderleri, resmi tarifelerle sınırlandırılamaz.

-Tedavi giderlerinin resmi bir kurum tarafından ödenmesi, ek zararın istenmesine engel değildir.

-İlerde yapılacak tedavi giderlerinin hesaplatılıp hüküm altına alınması istenebilir.

-Hâkim, Borçlar Kanunu 74. maddesi çerçevesinde zararın kapsamını doğrudan araştırmakla yükümlüdür.

-Hiçbir belge sunulmasa bile, hâkim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür.

 

  • Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

 

 

Kazaya uğrayanın ölmesi durumunda ölen şahsın yakınları da tazminat isteyebilecektir. Bu destekten yoksun kalan kişilerin varlıklı olmaları,  haksız eylemin yol açtığı zarar ile nedensellik bağı kurulamayacak olan (sosyal güvenlik kurumlarından bağlanan aylıklar, bireysel ve yaşam sigortalarından yapılan ödemeler, miras ve miras gelirleri, şirket kâr payları, banka faizleri, değerli kâğıtların getirileri vb) kazanımlar, destek tazminatı istenmesine engel değildir.

 

Ölenin desteği, sadece parasal değildir. Paranın yanında ve paradan öte yakınlarına “yardım ve hizmet etmek” de destek tazminatı kapsamında talep edilebilmektedir. Ölenin, ölmesi ve bu ölümden trafik kazasının sebep olması başlı başına “destekten yoksun kalma tazminatı” istenmesi için yeterli ve haklı sebeptir. Ölen kişiden bir işyeri, şirket, çiftlik, kira getiren taşınmaz, rant (gelir) sağlayan yatırımlar kalmış olsa bile, ölümle bütün bu malvarlıklarını yönetenin kaza nedeniyle bu yönetimden/ destekten yoksun kalması, ölenin yerine bu işleri yönetecek olanın yükleneceği hizmetin karşılığının “tazminatın ölçüsü” olacaktır.

 

Ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatında, öncelikle “desteklik” ve “destekten yoksunluk” konusunda kısa açıklamalar yapmak istiyoruz.

 

Destek Tazminatı  Konusunda Kısa Bilgiler

 

1-  Ölüm nedeniyle tazminat

 

Borçlar Yasası 53/3.maddesine göre: “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.”

 

Madde metninden anlaşılacağı üzere, ölenin yardımından (desteğinden) yoksun kalanlar “başka kimseler” olup, “destekten yoksun kalma tazminatı” isteme hakkı, mirasçılık sıfatından bağımsız, ölümle intikal etmeyen, destekten yoksun kalanların kişiliklerinde oluşan bağımsız bir haktır.

 

Bu konuda, yerleşik uygulamayı, yargısal ve bilimsel inançları gözönünde tutarak “destek” ve “destekten yoksunluk” kavramlarına açıklık getirmemiz; ondan sonra da “yoksun kalınan nedir” sorusunu yanıtlamamız gerekmektedir.

 

2-  Destek kavramı

 

Destek: ölenin birlikte yaşadığı kişilere ve yakınlarına sürekli ve düzenli olarak türlü yollardan ve türlü biçimlerde yaptığı yardımlar, onlarla sürekli yardımlaşma ve dayanışma içinde olması, koruyup kollaması, eğer ölmeseydi ilerde yapılması beklenen veya büyük bir olasılıkla edilecek yardımlardır. Bu yardımdan yararlanacak kişi de destekten yoksun kalan kişidir.

 

Yardım ve desteklik  türlü biçimlerde olabilir:

 

  1. a) Para vererek,
  2. b) Yardım ve hizmet ederek,
  3. c) Koruyup kollayarak,
  4. d) Akıl vererek ve yol göstererek,
  5. e) Bilgi ve deneyimlerinden yararlandırarak,
  6. f) Yiyecek, elbise, mesken sağlayarak,
  7. g) Eğitim masraflarını karşılayarak.

 

Ölenin yapacağı bir yardımın destek sayılabilmesi için ölenin mutlaka  ölüm zamanında bu kişiye yardımda bulunmasına gerek yoktur. İleride kurulacak olan yardım ve gözetim ilişkisi de destek tazminatı kapsamına girebilmektedir. Başka bir deyişle, ölüm olmasaydı ileride kurulacak ilişkinin bir destek ilişkisi olacağı kesin ise, destekten yoksunluk tazminatı istenebilir.

 

Destek, öldüğü güne kadar başkasına sürekli ve düzenli bir biçimde bakıp gözeten  ve çeşitli yardımlarda bulunan kişidir. Kişiler hangi yaşta olurlarsa olsunlar, bir kazançları ve malvarlıkları bulunmasa da beden güçleriyle birbirlerine hizmet ederek destek olurlar. Örneğin, hizmet etmek (ev kadınlarının ev hizmetleri) maddi destek sayıldığına göre, çocuk-yaşlı, kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın en azından asgari ücretler düzeyinde destek tazminatı hesaplanmalıdır. Bunun gibi, ileri yaştaki ve emeklilik çağındaki kimselerin de, ayrıca kazançları ve malvarlıkları  olmasa bile bedensel varlıklarıyla, birikimleri ve deneyimleriyle yakınlarına destek yaptığı kabul edilmelidir.

 

Bununla birlikte destek, ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların olağan akışı içerisinde ilerde kurulacak yardım ilişkisi uyarınca  destek olması beklenen kimsedir. Çocukların ana ve babalarına destekliği buna örnektir. Evlenme hazırlığı içinde oldukları kanıtlanabilen nişanlılar veya sözlüler birbirlerinin desteği kapsamına girebilmektedir.

 

3-  Destekten yoksunluk

 

Destekten yoksunluk, mirasçılık sıfatından ayrı bağımsız bir haktır. Burada akrabalık, mirasçılık, kanuni veya akdi bir bakma yükümlülüğü asla aranmaz. Yukarıda bunlar sayıldığından burada tekrar sayılmayacaktır.

 

 

DESTEKTEN YOKSUNLUĞUN KAPSAMI

 

Yoksun kalınan, ölenin bedensel varlığıyla “yardım ve hizmet ederek” sağladığı destektir. Bunun ölenin malvarlığıyla (mirasla ve mirasçılıkla) bir ilgisi yoktur. Destekten yoksun kalanlar aynı zamanda mirasçı iseler, ölümle onlara kalan malvarlığı, kazanın yolaçtığı zararın bir sonucu değildir.

 

Özellikle, aynı çatı altında yaşayan veya ayrı yerlerde olsalar dahi aile bireylerinin, parasal olmasa bile, birbirlerine yardım ve hizmet ederek destekliğinin bir yaşam gerçeği olduğu; ölümle bu destekliğin sona ermesinin başlı başına “destekten yoksun kalma tazminatı” istemek için yeterli olacağı kabul edilmektedir. Örneğin, ev kadınlarının ev hizmetlerini yaparak  aynı çatı altında yaşayan aile bireylerine destekliği tazminat isteğinin haklı nedenlerindendir.

 

Maddi tazminat hesabında da, “tazminatın ölçüsü”  kişilerin birbirlerine yapacağı “yardımlar”  ve edeceği “hizmetler” ölenin “bedensel ve düşünsel” etkinliğiyle sağladığı destektir. Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değil­dir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir.

Ölenin “bedensel ve düşünsel etkinliğiyle sağladığı desteklik” ise tazminatın tek ölçüsü kabul edilmiş; ölenden (miras, miras gelirleri, şirket kâr payları türünden) yüklü bir malvarlığı kalmış ve yakınlar bu yüzden zenginleşmiş  ya da onlar zaten bakım ihtiyacı bulunmayan varlıklı kimseler olsalar dahi, ölenin “çalışarak, yardım ve hizmet ederek” sağladığı desteklikten yoksun kalınması, başlı başına tazminat istemek için yeterli bulunmuştur.

 

Destekliğin yalnızca parasal olmayacağı, “yardım ve hizmet ederek de, gözetip kollayarak da destek olunabileceği” benimsendiğine göre, yoksun kalınan ölenin “bedensel ve düşünsel etkinliğiyle” sağladığı  her türlü destekliktir. İşte ölenin yakınlarının zararı, malvarlığı eksilmesinin ötesinde ve öncelikle  böyle bir zarardır.

 

TAZMİNAT HESABINA KATILMAYACAK KALEMLER

 

Tazminatın parasal değerlendirmesinde ölçü alınacak olan yalnızca ölenin “bedensel ve düşünsel üretimi” ile “yardım ve hizmet ederek” sağladığı desteklik olup, bu hesaba:

 

1- Ölenin mirası ile miras gelirleri ve malvarlığından kaynaklanan gelirler (kira gelirleri, işyeri gelirleri, şirket kâr payları, banka faizleri, değerli kâğıtların getirileri vb) katılmayacaktır.

 

2- Bunun gibi, sosyal güvenlik kurumlarınca ölüm dalından eş ve çocuklara bağlanan dul ve yetim aylıkları ile gene ölüm dalından ana ve babaya bağlanan gelirler tazminatın ölçüsü olamayacak ve hesaplanan tazminattan indirilmeyecektir.

 

3- Yaşam sigortasından ve kişisel kaza (can) sigortasından alınan paralar da tazminat hesabıyla ilişkilendirilmeyecek ve bunlar tazminattan indirilmeyecektir.

 

4- Bunun gibi, bir kaza (can) sigortası türü olan Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası’ndan alınan tazminat tutarları da, destekten yoksun kalma veya işgöremezlik tazminatından indirilmeyecektir.

 

5- Destekten yoksun kalanların kendi kazançları, malvarlıkları, her türlü gelirleri, başka kişilerden kalan miras ve miras gelirleri, destek tazminatı hesabı ile ilişkilendirilmeyecek ve destekten yoksun kalan kişilerin, malvarlıkları ile kazanç ve gelirleri tazminattan indirilmeyecektir.

 

Bu sayılan malvarlığı değerleri ve gelirler (uygulamada) tazminatın kazanç öğesine katılmadıkları için, bunların tazminattan indirilmesi de sözkonusu olmamaktadır.

 

İster iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölmüş olsun, ister doğal ölümle yaşamı son bulmuş ya da birileri tarafından öldürülmüş olsun, eğer yasada öngörülen  miktarda prim ödenmiş ise, ölen sigortalının haksahiplerine, Kurum’ca “ölüm sigortası” dalından aylık bağlanır. Bağlanan bu aylıklar hiçbir biçimde, işçinin ölümünden sorumlu olan kişilerden istenecek tazminat tutarlarından indirilmez.

Ölüm sigortasından, ölen sigortalının haksahiplerine bağlanan aylıklar, belli bir süre ve yeterli miktarda prim ödemiş olmanın karşılığı olduğu için, bunlar tazminattan indirim yapılamaz.

 

Sigorta Şirketleri, sekiz gün içinde sigorta bedelini ödemek zorundadırlar.

 

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları yönünden “özel yasa”dır ve özel yasa hükümleri öncelikli olarak uygulanmak zorundadır. Bu nedenle, sigorta şirketleri başka yasalardaki hükümlere bakmadan  2918 sayılı Yasa’nın 98 ve 99.maddelerinin emredici hükümleri gereği, gerekli belgelerle ve yöntemince başvurularda yasal (8) günlük sürede sigorta tazminatını ödemek zorundadırlar.

 

Trafik kazalarında dava açma süresi:

 

Maddi ve manevi zararların tazmini için dava açmak için kanunda belirlenen süre mağdurun uğradığı zararı ve bu zarardan sorumlu olan kişileri öğrendiği tarihten itibaren 2 yıldır. Eğer tazminat davası açma hakkı olan kişi zararı veya zarar sebep olanı öğrenemedi ise kazanın meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra dava açma hakkı düşer. Bu süreler geçtikten sonra dava açma imkânı ortadan kalkmaktadır. Yani bir daha dava açılamaz.

 

Eğer trafik kazası sonucu ortaya çıkan durum bir haksız fiil oluşturuyor ise yani bu fiil cezayı ve ceza davasını gerektirir bir durum ise ceza kanunlarında düzenlenmiş olan daha uzun dava açma süresi uygulanacağından zaman aşımı süresi daha fazla uzayacaktır. Bu süre en az 8 yıl olmakla birlikte ceza davası açma süresi daha uzun ise bu süre içinde dava açma imkânı olacaktır. Caza kanununda öngörülen zamanaşımı süreleri TCK Md. 66 hükmüne göre belirlenecektir.

 

Buna göre zamanaşımı süresi;

 

Ölümlü trafik kazalarında           15 yıl,

Yaralamalı trafik kazasında          8 yıl,

Hem ölü hem yaralı varsa          15 yıl olarak uygulanacaktır.

 

Eğer sadece yaralanmalı bir trafik kazasında uzamış ceza zamanaşımı süresi (8 yıl) içerisinde zarar ya da tazminattan sorumlu olan öğrenilememişse öğrenme tarihinden itibaren 2 yıl içinde de dava açılabilir ancak sadece yaralanmalı trafik kazalarında hiçbir şekilde kaza tarihinden itibaren 10 yıl geçtikten sonra dava açılamaz. Yaralanmalı trafik kazasında süre 8 yıl olup bu süre geçirildikten sonra sorumlu öğrenildiğinde 2 yıllık süre başlar ancak süre kazadan itibaren 10 yılı geçemez.